Ailem beni okutmak yerine, görücü usulü bir evlilikle taçlandırmak isteyince bütün karşı çıkmalarıma rağmen buna engel olamamıştım. Oysa ne kadar idealist bir insandım, büyük hayallerim vardı. Okuyacak, ünlü bir ressam olacaktım. Resim; hayatımın bir parçası, yaşam şeklim, hayat gayemdi çocukluğumdan beri. Resim, müzik, edebiyatı çok seviyordum ancak resim daima ağır basıyordu. Hayatım boyunca da hep böyle oldu.
Evlenip üç çocuk sahibi olduktan sonra bu, hiç de bana ait olmayan bir yaşam şeklini kabul edemiyordum. Ev hanımıydım ama kendi adıma bu sıfattan hayatım boyunca hiç hoşlanmadım. Sürekli resim çalışıyor kurslara katılıyor ancak bunun beni tatmin etmediğini biliyordum. Mutlaka eğitim almalıydım. Okulu (liseyi) ikincilikle bitirmiştim. Çalışkan bir öğrenciydim. Resim yeteneğimi ilkokulda keşfetmiştim.
Lisede de Moda Aksesuarları Tasarım bölümünü bitirdim işim hep sanat, estetik ve görsellikle ilgiliydi. 1990 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü sınavlarına girdim. Bu arada milletvekilliğine adaylığımı koydum. Bir yandan güzel sanatlar sınavına bir yandan da milletvekilliği için çalışmalar yapıyordum. Bin beş yüz kişi girdiğimiz sınavı on beş kişiyle birlikte kazandım. Ancak Ankara’dan milletvekilliği sıralamalarını beklerken burada asillerin kayıt yaptırdığı tarihi kaçırarak boşuna kazanmış oldum ve kayıt yaptıramadım.
O kadar çok uğraştım ki okula girebilmek için dekan, rektör, rektör yardımcısı, herkesle konuştum ama vazgeçmem için beni zor ikna ettiler. Sonunda pes etmek zorunda kaldım. Giremiyordum okula. Beş yıl kadar beklediğim güzel sanatlara girmek isteğimi, beş yıl sonra tekrarladım. Ve tekrar kazandım. Ama ne yazık ki kaydımı yaptırmaya gittiğimde eşit ağırlık puanımın yarım puan tutmadığını ve bu puanla kaydımı yaptıramayacağımı söylediler başım önümde çıktım okuldan ikinci kez giremiyordum kazandığım halde.
Annem bana bir gün ’’gençlerin hakkını yiyorsun’’ demişti ben de ona’’ ben zamanında hakkımı onlara teslim etmiştim şimdi geri alıyorum’’ dedim. ‘’zaten sana laf yetmez’’ dedi.
Evet artık bana laf yetmiyordu yetmeyecekti. O yıl Isparta’da bir akraba düğünü vardı oraya gitmiştik, orada daha sınavlar yapılmamıştı arkadaşlarım bana neden burada sınava girmediğimi, girmem gerektiğini ısrarla söylediler. ‘’Uzak dedim; Aydın nere Isparta nere?’’ derken kabul ettim.
İçimdeki okuma isteğini yok edemiyordum. Sınav tarihinde Isparta’daydım artık. Birinci, ikinci, üçüncü ve mülakat yapıldı. Hepsi bitti. Sonuçları öğrenmeye gittiğimde birincilikle kazandığımı öğrendim. Isparta da okula başladım ancak çocuklarım İzmir de okuyorlar kızım konservatuarda Ege Üniversitesi Devlet Türk musikisi Konservatuvarında Türk Sanat müziği şan bölümünde okuyordu orada da evimiz vardı.
İki kızım İzmir de oğlum Aydın da annemim yanında kocam kendi evimizde ve ben de Isparta da bu şekilde hayatımız üçe bölünmüş oldu. Dekandan izin aldım. Ben bütün devamsızlık haklarımı Aydın a gidip gelirken kullanmak istiyorum bana yardımcı olursanız kaydımı yaptırabilirim yoksa okula başlayamayacağım. Zaten üç hafta sonra gitmiştim, neredeyse burada da hakkımı kaybetmek üzereydim rahmetli ressam Dekanımız ve hocamız Mehmet Başbuğ çok anlayış göstererek kabul etti. Ben de başladım okula.
Orman müdürlüğünün misafirhanesinde kalmaya başladım. O zamana kadar akrabalarımın evinde kalmıştım ama olmuyordu birçok ders vardı, onlar beni bir misafir gibi görüyorlar, misafir gibi davranıyorlardı. Bir misafirhanede kalmaya karar verdim. Okula en yakın orman müdürlüğünün misafirhanesi vardı. Orada kalabilmek için müracaat ettim. Gerçekleşti. Misafirhaneden bir sokak sonra okul binası ondan bir sokak sonra da otogar vardı sabahleyin misafirhaneden çıkıp okula, oradan da öğleden sonra saat 15.00 de Aydın arabasına binerek Aydın a geliyordum. Hafta içinde okulda, hafta sonu Cuma günü bilet alıp Aydın a Aydın dan Cumartesi günün İzmir e Pazar da İzmir den Aydın a dönüş ve Pazar akşam üzeri saat 17.00 otobüsüyle Isparta ya.
O misafirhanede geçirdiğim zamanlar bana çok verici olmadığı için ev tutmak zorunda kaldım. Çünkü Isparta tutucu bir yerdi, en azında o senelerde. Akşam bir tas çorba için dışarıya çıkmak zor oluyordu. Misafirhanede yemek yapma şansım olmadığı için çok zordu o süreç çok kilo kaybetmiştim o sıralar. Annem bana ‘’sen hastasın ne bu halin?’’ dediğinde ‘’ açım, aç orada yemek yiyemiyorum’’ deyince ev tutmam şart olmuştu.
Böyle her hafta sonu tekrarlanan yorgun ve hızlı bir tempoyla tam bir yıl geçti. Bir yıl sonra bunun bu şekilde çok zor olduğunu fark ederek yatay geçiş yapmaya karar verdim. Çocuklarıma ‘’ben İzmir de geliyorum size ev arkadaşı olacağım’’ gel anne çok memnun oluruz dediler. Geçtim de yatay geçişle; bir kişi alıyorlardı ama başarmıştım. Her ne kadar dekan bey biraz bozulmuş olsa da (kendi yakınını sokmak istiyormuş.) Artık Dokuz Eylül e başlamıştım. Hiç bir atölye dersimi kabul etmediler. Diğer derslerimden transkript aldım ve muaf oldum bir alttan bir üstten dersler alarak okulun, birlikte derse girmediğim hiçbir bölümü kalmamıştı.
Okuldaki herkesle, evde de çocuklar ve kızlarımın arkadaşlarıyla arkadaş olmuştum. Kızım konservatuarda okuduğu için onların dersleri sesli benimki ise sessizlik ve yayıntı gerektiriyordu. Odalarımızı paylaştık. Okula evimiz çok uzaktı, kızımın okulu Bornova da benimki Narlıdere’deydi. Kızımın okulu Bornova’da olduğu için evimiz oradaydı. Otobüsle normal zamanda bir buçuk saat tutan yol yağışlı ve kalabalık zamanlarda üç, üç buçuk saati buluyordu.
Hiçbir gün devamsızlık yapmadım bir gün bile. Okulu dereceyle bitirdim. Devlet güzel sanatlar galerisinde resim dersleri vermeye başladım. Müdür bey yazın kurs olmaz dediği halde ısrarlarım sonucu açılan kursta yüzden fazla öğrencim oldu. Tatile bile gidemedim o sene. Ama çok mutluydum dilediğimi yapmıştım. Öğrendiğimi öğretebiliyordum hem de en iyi şekilde bir kişi bile ders verdiğim öğrencilerimden hepsi kazanıyor, dışarıda kalan yoktu.
Bu arada sanatçı olarak mezun olduğum mesleğimin hakkını veriyor atölyemde resim yapıyordum. Daha sonra resim heykelden ayrılarak kendi atölyemde dersler vermeye başladım. Çok sergi açtım (bugüne kadar toplam elli beş sergi) 2008 Mayıs’ında Dolmabahçe de zamanın Meclis Başkanı İsmet Sezgin le gerçekleştirmek istediğimiz bir proje vardı. Benim resimlerimle onun şiirlerini sergileyecektik. Bunu ben ona teklif etmiştim o da beni kırmamış kabul etmişti.
Ben, saraya müracaatımı yaptım kabul edildi. İsmet Sezgin e telefon ettim ‘’efendim benim sergi teklifim onaylandı bana eşlik etmek ister misiniz’’ olumlu cevap vermişti. Sergimizi açtık yine o tarihlerde Kültür Turizm eski Bakanı Ertuğrul Günay sergimizin açılışını yaptı. Ünlü simalar katılmıştı sergimize çok gezen oldu. Türk Kültürüyle ana tema kilimler olarak dört yıl çalıştığım bu sergi nihayet dilediğim gibi sonuçlanmıştı (RENKLERLE BENİM ANADOLU’M ) Çok mutluydum.
Milli eğitim kurumlarında öğretmenlik yapamıyordum. Çünkü ben sanatçı olarak mezun olmuştum pedagojik formasyon belgesi almamıştım 2017 de ADÜ nün açtığı kısa dönem formasyon eğitimlerine katılarak formasyonumu da tamamladım. Artık hem sanatçı hem de öğretmendim.
Velhasıl çok yorucu bir yolculuktu çıktığım; kurduğum her cümlenin, kullandığım her kelimenin altında sayısız emek var, onu yaşarken kendiniz biliyorsunuz. O kadar çok şey var ki kendimle ilgili yazsam çok uzun olur. Ama birçok konuda projeler yaptığımı da söylemeden geçemeyeceğim. Kısacası ailemin önümü kestiği yılların, zamanın acısını öyle bir çıkardım ki hayattan benden ben bile yoruluyorum ama bu yorgunluktan asla şikâyetçi değilim.
Halen kendi atölyem de resim çalışmalarıma devam etmekte, öğrencilere güzel sanatlara hazırlık dersleri Ayrıca da hobi dersleri, resim kursları vermekteyim. Hayatta hiçbir şey için geç kalmış sayılmayız. Önemli olan iz bırakmak, sadece yaşamak değil! Başınızı dik tutarak gelen rüzgâra karşı koymalısınız. Ben kırdım! Siz de kırın zincirlerinizi…
Asuman Dokuzlu ile birlikte Huş Ağacının Altında’da.
Benzer İçerikler
Vasi: Koruma ve Rehberliğin Anlamı
Devamını Oku...
Pelet Nedir? Enerjinin Yeni Yüzü
Devamını Oku...
En Güzel Cuma Mesajları, Resimli, Kısa ve Uzun Anlamlı Cuma Sözleri ve Duaları
Devamını Oku...
Maliyeci Fıkrası
Devamını Oku...