Sürekli göç eden yörüklerdeniz. Hayvanlarımız nerde daha iyi semirecekse o otlağa kurarız çadırlarımızı. Kendimize ait geleneklerimiz göreneklerimizde vardır haliyle. Ne olursa olsun göç yolundan vazgeçmeyiz mesela. İlk çocuğum Efe yine böyle bir göç yolunda dünyaya gözlerini açtı. Bilseniz, onu kucağıma ilk defa alınca ben öyle sevindim ki.Bu dünyanın en mutlu adamı oldum.Ama iki yaşından sonra hastalandı benim güzel oğlum.İmkanlar kısıtlı tabi. Çobanlıktan gelirim ne ki? En iyi hastahanelere götüreyim oğlumu.
Bir iki devlet hastahanesi götürdüm ama oğlumun yüzde elli engelli olduğunu ve tedavilerede cevap vermeyeceğini söylediler bana.Daha iyi şartlarda tedavi edilmesi gerekiyormuş. Yüreğim kor alev olduda diyemedim kimselere.Can parçam, oğlum büyüdükçe adımlar atabilsede de ne derdini anlatabildi, nede o çok istediğim, “babacım” kelimesini söyleyip sarılabildi bana. Aklı ermeye başladığında, altı yaşlarındaydı sanırım, arkadaşlarının onunla alay ettiklerini gördüm birgün.
-“Deli Efe.
Kulakları kepçe.
Ağzı burnu akmış.
Silemiyor mendile-“,
diye de bir tekerleme tutturmuşlar oğlumun, etrafında dönüp, itip kakıyorlar, hatta bazen vuruyorlar, ağlamasını önemsemiyorlardı bile. Elimdeki odunları yere bırakıp gücüm yettiğince hızlı koştum.Diğer çocukları yanından uzaklaştırıp, sarıldım ağlayan oğluma…Öyle içli ağlıyordu ki. Arkadaşlarının canını yaktığı çok belliydi.O günden sonra birdaha hep yanımda götürmeye karar verdim Efeyide.
Keçilerimizi otlatırken ona çobanlıkla ilgili herşeyi anlatmaya çalışıyor, onunla böyle ilgilenmemden hoşlandığını da haraketlerinden anlıyordum.
Yarali bir keçiyi iyileştirmek için doğal bir ilaç hazırlarken, vücut diliyle anlayabildiği kadar derdini, ne yaptığımı sordu.
-“Yarasını iyileştiriyom oğul. Bak bu ilacı yarasına sarınca, keçimiz iyileşecek-” dediğimde, ilaç dolu bezi işaret ederek elime almamı, sonrada yüreğini gösterip sarmamı istediğinde bedenim nasıl titredi tahmin dahi edemezsiniz.Yüreği ne kadar yaralıymış meğer oğlumun.
Ahalinin oğlumla alay etmelerinden, nasıl yüreğinin yandığını anladım.Onun yüreğinin acısından daha fazlasını o akşam olanları anlattığım eşim ile birlikte hissettik yüreğimizde. Çadırımızda yataklarımıza yattığımızda her birimizin duyduğu tek ses hıçkırıklarımızdı…
Hani size geleneklerimiz den bahsettim ya. O yılda yılkı atlarından en hoyrat’ı seçilecek ve seçilen ata kim binebilirse, yörük beyinin hediyesi olarak elli keçi alacaktı.Ve bir yıl boyunca Yörükbaşı sıfatı alacaktı. Haberler uçuruldu dört bir yana. Yurt genelindeki yörükler kafileler halinde toplaşıp şenlik alanına geldiklerinde elime geçebilecek en iyi fırsatı kaçırmayacağımı söyledim eşime. Seçilen hoyrat ata belim sakat olsada oğlum için binecek, elli keçiyi alıp Efe’mi tedavi ettirecektim. Eşim yapmamam için çok üstelesede, kararım kesindi. Vazgeçmedim bu kararından.
Yılkı atlarından bugüne kadar görmediğim büyüklükte, arap atlarına benzeyen bir at seçtiler yörük yaşlıları. Görseniz, yanına adam yaklaşsa bir çifteyle iki büklüm yere seriyordu o adamı. Gözüm korksada beş numaralı kolluğu taktım koluma. Sıramı beklemeye başladım. Efe’yi kalabalıktan uzakta nemli gözlerle bana bakarken gördüğümde daha da şartlamıştım kendimi. Babasının fedakarlığını hissetmiş gibi nasılda içli içli ağlıyordu oğlum…
Delibaş adını koydukları o ata, birinci yarışmacı yediği çifteyle birkaç metre geri savrularak yaklaşamadı bile…İkinci kişiyi üzerine binmesiyle yere attı Delibaş. Üçüncü kişinin gözü korkup yarıştan çekildi. Dördüncü kişide hastahanelik olunca. Sıra bana gelmişti artık.
-“Biricik evladım için-” deyip kementimi attım hoyrat atın boynuna.Delibaş biran sersemleyince koşup üzerine binip yelelerine yapıştım. O an şaha kalkıp beni biranda yere savurdu. Ön ayaklarıyla belime vurduğunda, belime öyle büyük bir acı saplandı ki.Acı dolu çığlıklarıma ahali yetişti. Hastahaneye götürdüler beni. Tam bir hafta hastahanede yattım. O bir hafta içinde ise hiçkimse Delibaş’ı ehlileştirip o hoyrat ata binememiş…
Eşimle çadır kurduğumuz ovaya geri döndüğümde yürümekte bile zorlanıyordum.Komşulara bıraktığımız Efe gelişimize öyle bir sevindi ki.Beni çok özlediği her halinden, heyecanından belliydi. Karşıma geçip,
-“Baaaaaaaaaaaa” diye bağırıyor, devamını getiremeyince hırs yapıp yine söylemeye çalışıyordu. Belimin acısından zorlukla eğilip olanca gücümle sarıldım oğluma… İkimizde gözyaşlarımızı tutamamıştık engelinden dolayı söyleyemediği o kelime için…
Birkaç gün kalmıştı Yörük şenliğinin bitimine. Ve Delibaş’a binmeye yine kimse cesaret edememiş kalan günlerde, ahaliden duyduğuma göre. Son gün cadırda yatarken, bir çocuk geldi telaşla,
-“Ahmet emmi. Koşun… Efe… Efe-” deyince canımın acısına aldırmadan fırladım yataktan. Ne olduğunu sordum. Arkadaşları yine alay etmiş Efeyle. Delibaş’a binemezsin diye dalga geçtiklerinde Efe dayanamamış hoyrat atın yanına gitmiş. Bunu duyduğum an aklım çıkacaktı sanki. Beni bu hale koyan at oğlumu ne hallere koyardı kimbilir. Olanca gücümle koştum,koştum…Heyecandan kalbim nasıl da çarpıyordu.
Şenlik yerinde bir kalabalık görünce kalabalığı yararcasına aralarına daldım.Binbirtürlü şey geldi o ana kadar aklıma. Fakat ahalinin önüne geçince, güneşin battığı yerden bize doğru bir atın geldiğini gördüm. At yaklaştı, yaklaştı… Gelen atın Delibaş olduğunu, üzerindeki çocuğunda oğlum Efe olduğunu görünce içimde yaşadığım duyguları size tarif edemem. O hoyrat, asi at yanımıza kadar gelip diz çöktü büyük bir uysallıkla. Ve oğlum gülümseyerek Delibaş’ı üzerinden inip bana sarıldı…Bunu nasıl yaptığını sordum. Elindeki, yaralı keçilerime sürmek için yaptığım ilacı gösterdi. Daha sonrada Delibaş’ ın yaralı ayağını. Herşeyi anlamıştım o an.Delibaş’ın hoyratlığının üzerinde asi oluşunun sebebini bir tek Efem anlamış.Biz farkedememişizde o nasılda farketmiş yarasını?Aklımdan bunlar geçerken tüm gücümle sarıldım oğluma.
O an Yörük beyi meydana gelip davullar vurulup, oğlumu Yörükbaşı ilan ettiğinde içim içime sığmadı. Bu yaşta ilk defa bir Yörükbaşı seçiliyordu. Oda benim engelli oğlum Efeydi. Yörük beyi söz verdiği gibi tam elli keçi hediye etti oğluma. Keçileri sattık. Ve tüm parayı oğlumun tedavisi için harcadık. Efe tam bir yıl içinde hastalığında büyük bir ilerleme gösterdi. Bir gün hastahanedeki tedavisi bittiğinde, bana dönüp,nemli gözleriyle
-“Babacımmmm….Babacımmm.Seni çok seviyorum-” dediğinde yüzüm kireç gibi olmuş,kulaklarıma inanmamıştım…
Delibaş aynı hoyrat at hala. Hiç değişmedi. Efe den başkasını yanına yaklaştırmıyor. Aradan uzun yıllar geçti. Oğlum okudu. Babası gibi çoban olmadı. Her yaz tatilinde gelir ve Delibaşa eğersiz bir şekilde binip, uçsuz bucaksız ovalarda birlikte bir kuş gibi uçarlar adeta….Ve benim güzel oğlum artık bir doktor biliyormusunuz?Ne kadar dediysede büyük şehre yanına yaşamaya gidemedim. Ama o her gelişinde,çok sevdiğimi bildiği o kelimeyi söyler bağıra bağıra.
-“Babacımmmm… Babacımmm seni çok seviyorum -” deyip boynuma sarılır. Ellerimizi öper. Sonrada çadırın aralığından kendisine özlemle bakan, kendisinden başkasını üzerine bindirmeyen Delibaşına Koşar sarılır…
Sevgi en güzel bağdır. Sürün yaralarınıza. İyileştirecek en büyük ilaçtır…
Yazar: Suat Özge
Sosyal Medyada Yazarı Takip Edin : Instagram – Youtube – Facebook
Benzer İçerikler
Vasi: Koruma ve Rehberliğin Anlamı
Devamını Oku...
Pelet Nedir? Enerjinin Yeni Yüzü
Devamını Oku...
En Güzel Cuma Mesajları, Resimli, Kısa ve Uzun Anlamlı Cuma Sözleri ve Duaları
Devamını Oku...
Maliyeci Fıkrası
Devamını Oku...