Eskiden mahallelerimiz vardı ve mahallelerimizin çocukları birbirlerini çok severlerdi. Dışarıdan gelen bir ıslığa uçarcasına aşağı iner, beraber olacakları anları iple çekerlermiş. Kavga etsekte de kin tutmaz, her gün yeni bir dünya kurarlardı. Herkeste paylaşma duygusu, sevgi ve arkadaşlarını kollama duygusu yavaş yavaş gelişirdi. O zamanlar okula servis ile değil, köşe başında buluşarak gidilirdi.Bizi beklemezdi evdeki bilgisayar, şehrin en iyi dersanesi, hazırlık kursları,. Bilmezdik; Hamburgeri, MTV’yi, İnterneti, cep telefonunu, tetrisi.
Bildiğimiz duvarların üzerinde sohbet etmek, hatıra defterleri doldurup sevgileri keşfetmekti. Bilirdik horoz şekercisini, macuncunun tornavida ile koyduğu rengarenk macunları, kırık leblebiyi, leblebi tozunu, süt-sal dondurmayı.
Eve gitmeyi unutmayı, hava kararınca dayak yemeyi, sonra bir ıslıkla tekrar aşağıya kukalı saklambaça kaçmayı. Bilirdik o hakkında türlü şeyler söylenen evdeki garip adamdan korkmayı, küsmeyi, aynı kıza asılmamayı, torbalarla misket toplamayı, gıcır köstek ayırmayı, değiş tokuş kaybedince kapısı, Teksas’ı, Tommiks’i, Konyakçı’nın dişlerini, İç içe konan naylon topları, taştan kale direklerini. Üç korner bir penaltıyı. Üzerine apartman yapılan top sahalarını, sonra o apartmana taşınan yeni dostları ve onları kapma yarışını… Otobüsteki biletçinin lastik silgi sarılı kalemini, yoğurtçuyu, kalaycıyı, bozacıyı, hallacı… Evlerin arkasındaki odun kömür depolarını. Yakar topun yakışını. Mantarlı gazoz kapaklarını, yaldız kazımayı.
Yandaki mahalle ile alınan kavgayı, her kavganın çıkardığı kahramanı-ödleği. Kan kardeşliğini, ip atlama, lastiğe basma, topaç virtiözlüğünü, çelik çomağı, kırılan camları, toplanan paraları… Açık hava sinemalarını, frigo buzu …
Şimdi ise bitişik apartmanların arasında, nefes alınmaz bir havada, evlerinde, sanal bir dünyada, emniyet içinde ve yalnız yaşıyorlar. Hafta sonları hep beraber hiper marketlerdeler. Okul servisleri çocukları neredeyse yataklarından alıyor. Çocuklar trafik kaygısıyla, köşedeki markete dahi gönderilmiyor.
Babalar şirketlerin bilançolarını, çocuklar da dersane reytinglerini izliyor. Hepsi birer test uzmanı, sayısal-sözel yuvarlanıp gidiyorlar. Sek sek oynamayı değil ama taban puanları çok iyi biliyorlar. Hayata açılan pencereleri Windows 95, 98, 2000… Onlar ekrana, ekran onlara bakıyor ve koca bir hayat dışarıda akıp gidiyor. Ve şehrin dışında ağaçlar; tırmanacak, salıncak kuracak, kalp kazıyacak mahalle çocuklarını bekliyor. Paylaşmayan, yalnız, bencil, kafesler içinde, gürbüz, güvendeki çocukları…
Hiç sopa yememiş, ağaçtan düşmemiş, topu yandaki bahçeye kaçmamış, dizlerinde yara kabukları olmamış çocukları…
Nesrin B. Uçar.
Benzer İçerikler
Vasi: Koruma ve Rehberliğin Anlamı
Devamını Oku...
Pelet Nedir? Enerjinin Yeni Yüzü
Devamını Oku...
En Güzel Cuma Mesajları, Resimli, Kısa ve Uzun Anlamlı Cuma Sözleri ve Duaları
Devamını Oku...
Maliyeci Fıkrası
Devamını Oku...